Sayın Başkan Feyyaz Çiftçi‘nin adaylığını açıklamasına rağmen salonu terkederek Balıkesirspor Başkan adayı olamadığı o malum kongre öncesine gidelim.
Ne demişti sayın Çiftçi ?
İş dünyası ve Belediye desteğini arkasına aldığını vurgulayarak, Balıkesirspor‘u her türlü siyasetten uzak, belli bir zümrenin futbol takımı olmaktan çıkarıp, şehrin kulübü yapmak zorunda olduklarını söylemişti.
Belediye desteği alıp da, Balıkesirspor’u siyasetten uzak tutmak nasıl olacak?
Neyse, konumuz o değil.
Belirli bir zümrenin takımı yerine şehrin takımı haline dönüşmek de aslında herkesin özlemi.
Ama bunun şu an gerçekleşmesi mümkün görünmüyor.
Diyelim ki ben yanıldım oldu…
Rüzgar her tersine döndüğünde geleneksel hale gelip, Balıkesirspor başkan adayları seçim meydanlarında lanse edilirse ne yapacağız?
Şehrin diğer yakasına “Selle gelen, yelle gider” mi diyeceğiz?
***
Açıklamalarının devamında, Balıkesirspor ‘un çok amatörce yönetildiğini belirten sayın Çiftçi, “Balıkesirspor’un bugün dikili bir ağacı yoktur. Tesislerinde belediyenin kiracısıdır. Otobüsler belediyeden gelir. Personelin maaşını belediye öder, çimlerin bakımını Belediye yapar. Yemeği, iaşesi, odunu, kömürü belediyeden gelir…” diyerek olumsuz tabloyu gözler önüne serip, kurumsallaşma ve ekonomik özgürlüğün kazanılması adına aday olduklarını ifade etmişti.
Şöyledikleri elbette ki doğru, ama olaya bir de şu açıdan bakalım.
“Yıllardır Balıkesirspor’un dikili ağacı olmamasının sebebi, kulübün kötü yönetilmesinden mütevellit kapıya dayanan haciz kıskaçları ve aşırı borç yüküdür. Bu bakımdan Balıkesirspor’un bugün dikili bir ağacı yoktur. Olmaması da öyle sanıyorum ki bilinçli olarak yapılmış, normalde var olup da envanterde olmayan tüm varlıklar, Belediye şemsiyesi altında güçlü bir zırhla korunmuştur.
Bu yılları çok iyi bilen biri olarak, Balıkesirspor’un üzerine kayıtlı dikili ağacı olmadığı için, kulübü bu zor günlerde sahiplenen bir çok yönetici ve saygın işadamının kişisel mal varlıklarına ve banka hesaplarına haciz gelmiştir.
Bu gerçeği yakın bir zamanda ne yazık ki sayın Başkan Feyyaz Çiftçi de yaşayarak gördü.
22 Şubat 2016 Tarihli Milliyet Gazetesi internet sitesinde yayınlanan Coşkun Yaman‘ın haberini gelin birlikte okuyalım.
Balıkesirspor kafilesini taşıyan otobüs kulübe ait olsa, gerekli teminat ve güvenceler verilemediği takdirde haciz edilecek miydi? Kulübümüzün imajı bir anlamında yerle bir olacak mıydı? Ya da otobüs garaja çelilip en kısa zamanda haraç mezat satılacak mıydı?
***
Kısacası, yakın bir zamanda Balıkesirspor yönetim kurulu Belediye‘ye başvurup şu an Balıkesirspor‘un içinde bulunduğu tesislerin ve müştemilatın kendi üzerlerine devredilmesini talep etmemişse, ya da başka bir alanda çağdaş ve günün koşullarına uygun bir tesis binasının temeli atılmamışsa, sayın Feyyaz Çiftçi‘nin geçmişte “amatörlük” olarak belirttiği mevcut durum aynen devam ediyor.
Balıkesirspor’un yine dikili ağacı yok
Tesislerinde yine Belediye’nin kiracısı.
Mecvut durumda bir değişme şu an için görünmüyor.
Tek farklılık, yıllardan beri proje yapılıp Federasyona sunulan tesis yardım planının yinelenerek onaylanmasını beklemekten ibaret.
***
Gününüze gelelim.
Karim‘in Tadic‘e attığı yumruk,
Oyuncuların saha içinde birbirlerini azarlarcasına tavırları,
Bazı oyuncuların kafasında başka şeyler olduğu gerekçesiyle sözleşmelerinin feshi,
Play-Off ‘a kalıp kalmamak.
İyi futbol oynayıp oynamamak elbette önemli ama,
Oyun planı, teknik adam sorunu, futbolcu kalitesi, maddi manevi yetersizlik ya da doygunluk değil başucumuzdaki sorunlar.
Öncelikle şuna karar verelim.
Neredeyiz? Nereye gitmek istiyoruz?
Futbol takımlarının (dikkat ediniz takım diyorum) genelde komprime hap gibi yutup başarıyı yakalayacağını sandığı “Kolej Takımı” imgesi mi eksik olan?
Ya da, eli sopalı ceberrut bir antrenörle mi yakalarız bu Kolej havasını.
Bu arada yöneticilerin rolü ne olacak? Hepsi ayrı bir tez ve konusu.
Jacques Derrida‘nın “Taç çizgilerinin ötesinde hiçbir sey yoktur.”sözü,
Şu an gelişen, endüstriyelleşen, Küresel bir güç ve gösteri sektörüne dönüşen,
Cirolarının ve ücretlerin çok yükselmiş olması ile vahşi bir kazanma hırsına bürünen,
Milyonları peşinden sürükleyen bu inanılmaz heyecan dalgasıyla bir kürekte çöpe gitti.
Artık taç çizgilerinin ötesinde de çok şeyler var?
Bu bakımdan elde edilen iyi ya da kötü sonuçlarla, geçici başarılarla, kum üstüne yazılan fısırık zaferlerle oyalanmak yerine,
O uzun yolun sonundaki kalıcı başarıları hedefleyelim.
Artık taç çizgilerinin dışına çıkıp, o küresel arenada biz de boy gösterelim.
***
Bir diğer sorun da şu?
Takım mıyız, kulüp mü?
Futbol takımı kimliğinden kurtulup,
Tıpkı İsmail Akçay gibi Dünyanın saygı duyacağı, göğsünde Balkes armalı bir atlet ne zaman koşacak pistlerde.
Mayosunda ya da Kimonosunda Balkes armalı güreşçi, taekwondocu, Judocu görebilecek miyiz?
Bir Boksörümüzü Olimpiyatlara gönderebilecek miyiz?
Balkes formasıyla Turan Engin gibi bir büyük sporcu pedal çevirirken alkışlayacak mıyız?
Kurtdereli Mehmet Pehlivan, Mehmet Ali Yağcı, Magirus ve adı aklımıza gelmeyen bir çok Başpehlivanlarımız gibi gurur kaynaklarımız olacak mı?
Ekrem Özdamar gibi yüksek atlayıp,
Cavidan Bilgen gibi hedefi tam 12′den ne zaman vuracağız?
***
Bu bir süreçtir.
Elbette kulübün kurumsal bir yapıya bürünmesi, ekonomik ve idari özgürlüğe kavuşması, finansal tablolar açısında göğsünü gere gere her makam ve merciide söyleyecek sözünün olması, kısacası tam anlamıyla bir camia olması özlenen bir durumdur.
Bunun böyle olması için de herkese görev düşmektedir.
Amma velakin, öncelikle ayaklarımız yere sağlam basmalıdır.
Ne demiş Erasmus?
“Festina lente”
Yani, “Yavaş yavaş acele et!”
Bunu bir oximoron olarak algılıyoruz tamam da,
Uzun süreli başarı ve mutluluklar,
Bir Tavşan’ın sprinti ile değil,
Bir kaplumbağanın kararlı yürüyüşüyle gerçekleşir.
***
Bu yazıyla ilgili forumdaki tartışmaya katılın
Bu yazı 908 kez okundu.
böyle güzel bir yorum helal olsun zeki hocam gerçek üstü bir yaklaşım inşallah yol göstermiş olursun